17 Mayıs 2010 Pazartesi

Doktor Civanım

Oda olabildiğince loştur, erkek yavaşça kadına yaklaşır. Kadın üzerindeki gömleği çıkarıp yatağın üstüne koyar ve sırtüstü yatar. Erkek kadının yanına oturup ellerini boynunda gezdirir yavaşça sutyeninin askısını indirir. Kadın gözlerini kapayıp başını yana çevirir. Erkek kadının kolunu yukarı kaldırıp ellerini koltukaltında gezdirir. Kadının içi ürperir. Cııııırrrrrvvvvvvv .. ani fren sesi ve gerçeğe dönüş. Ortam ve durumlar aynen geçerli ama erkek elinde ultrason aleti olan bir doktor kadın ise lenf taraması yapılan hastadır! Ama kadın etkilenmiştir işte napsın yahu! Radyologların çalışma ortamı hastayı iyi hissettiriyorsa önemli olan bu değil mi yani?

İlk taramadan sonra doktorum civanıma aşık oldum. Bende bir derin hissiyat, bir bulutlarda dolaşmalar filan. Hayatımın aşkı o loş odadaymış meğer. Bir yandan bir sonraki randevuyu bekliyorum bir yandan o gün hiç gelmesin istiyorum. Çünkü 2. randevu boyun falan değil direkt meme ultrason. Ay hemen bu kadar samimi olmaya gerek yok filan diye düşündüm uykularım kaçtı. Büyük gün geldi kalp çırpıntıları ile koştum hastaneye. Sıram geldi geçtim aşk yuvamıza kalbim pırpır... Ve doktorum civanım yerine esmer uzun saçlı bir hatun kişi. Tanrım, madem nöbet günleriniz filan vardı da bebişim neden bana haber vermedin!!! Beni niye bu kadınla muhatap ettin? Kendimi terk edilmiş gibi hissettim. Hayal kırıklığı ile kapattım aşk defterimi. Her gün ultrasona girecek halim de yok. Zaten bilmiyorum doktorum civanım evli mi , 5 çocuk babası evinin erkeği mi? Kimin nesi neyin fesi!!

3. ve son randevuda yine başbaşa kaldık, yine boyun çalışması yaptı ama pek sallamadı galiba beni. Zaten siyah kumaş pantolon altına beyaz sabo giymişti. Eee doğal olarak bu da maceranın sonu demekti!!!

0 fikir beyanı: